Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Emekliliğin Psiko-Sosyal Boyutu (13)

image002

  1. Emeklilik Sürecinde Ekonomik Sorunlar ve Çalışma

Emeklilik süreci içerisinde emekliliğe karar verme, emeklilik yaşamına uyum ve emeklilikten sonra çalışma konularında kişilerin gelirleri önemli derecede etkili bir faktördür. Emekliliğin getirdiği değişimlerin başında elde edilen gelirin azalması gelmektedir. Çalışırken elde edilen gelirin önemli ölçüde düşmesi emekli ve ailesi için yeni bir dönemin başlangıcı olmaktadır. Yapılan bir araştırmada, emekliliğe yüklenen anlamlar içerisinde ekonomik güçsüzlük başı çekmiştir (Sevim ve Şahin, 2007).

80’li yıllarda tam zamanlı emekliliğe duyulan ilgi daha fazla iken, doksanlı yıllarda ve günümüzde emeklilik ve çalışma olguları birbirinden kolay ayrılamayan iki süreç haline gelmeye başlamıştır. Yaşlı işçilerin ve emeklilerin kısmen veya tam zamanlı olarak işgücüne katılma kararlarını etkileyen faktörlerden biri emeklilikte elde edeceği gelir düzeyidir. Gelir hem emekli olmaya karar vermede, hem de emeklilikten sonra tekrar çalışmayı istemede veya zorunlu olmada etkili bir değişkendir. Gelir düzeyinin, mevcut ihtiyaçları karşılama kabiliyeti yaşlı çalışanın emeklilik kararı almasını kolaylaştıracak ya da güçleştirecek bir etki yaratmaktadır. Emeklilik geliri arttıkça, kişinin işgücüne katılma olasılığı düşer. Öte yandan, çalışma koşulları emeklilerin işgücüne katılımını etkiler. Özellikle ücretler çalışma kararı verilmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Buna göre, yaşlı işçilere ödenen ücretler arttıkça, işgücüne katılma oranları da yükselecektir (Samorodov, 1999:14).

Emeklilerin çalışma eğilimlerinin arkasındaki nedenler gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından farklılık göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde yaşlanan nüfus nedeniyle yaşlı çalışanların istihdamda kalmalarının teşvik edilmesi ve emeklilik yaşının yükseltilmesi söz konusu iken, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler de emeklilerin çalışma olgusu daha çok düşük gelir ve yoksulluk nedeniyledir. Gelişmiş ülkelerde emeklilikten sonra çalışmanın ekonomik nedeni “ek gelir elde etme isteği” iken gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde “ek gelire duyulan ihtiyaç”tır. Ancak bu ülkelerde yaşlı çalışanlar, kayıt dışı ve eğreti istihdam biçimleriyle çalışma yaşamında yer almaktadırlar (Baybora 2007:29). Avrupa ve Kuzey Amerika gibi gelişmiş bölgelerdeki yaşlı işçilerin işgücüne katılma oranlarının, Afrika ve Asya gibi azgelişmiş bölgelerindekilerin çok altında olduğu görülür. Bunun temel nedeni, azgelişmiş bölgelerdeki işgücünün büyük oranda hala kırsal bölgelerde yaşaması ve bunların büyük çoğunluğunun emeklilik gibi bir olanağa sahip olmayışlarıdır. (Gündoğan, 2001: 99) Ülkemiz açısından ekonomik sorunlar ve emekli aylıklarının düşüklüğü emeklilik sonrası çalışmanın başlıca nedeni olarak görülebilir. Yapılan araştırmalar da emeklilerin sorunları içerisinde ekonomik sorunların başı çektiğini ve emekliler tarafından psikolojik ve sosyal sorunların kaynağı olarak da görüldüğünü göstermektedir (Öner, 2005; Sevim ve Şahin, 2007). Türkiye Emekliler Derneği tarafından gerçekleştirilen bir emekli profili araştırmasında, emekli aylıklarının geçinmeye yeterliliği konusunda sorulan soruya % 95,7 oranında “yetmiyor” yanıtı alınmıştır (TÜED Emekli Profili). Aynı araştırmada emekli aylığının yanı sıra gelir sağlayıcı ikinci bir işin varlığı sorulmuş, deneklerin % 10,7 si bir işte çalıştığını belirtmiştir. Emeklilerin devletten en büyük beklentisi ekonomik durumlarının iyileştirilmesi bir başka deyişle emekli aylıklarının artırılmasıdır (TÜED, 2009).

Emeklilerin ekonomik nedenlerle çalışması artık yadırganmayan bir durum haline gelmiştir. Moen vd. (2000b), erkeklerin kadınlara göre, genç emeklilerin ileri yaştaki emeklilere göre daha fazla oranda çalışma eğilimine sahip olduğunu saptamışlardır. Kadınların ev içi faaliyetler, ailevi sorumlulukları bakım sorumlulukları ve boş zaman faaliyetlerine olan ilgisi ön plana çıkarken, çalışmayı sevmedikleri yönündeki yanıt oranı erkeklerinkinden daha düşüktür. 298 erkek, 264 kadın emeklinin yer aldığı araştırmada erkeklerde çalışmayı sevmedikleri için emekli olanların oranı % 33 iken, kadınlarda bu oran % 24’tür. 65-76 yaş aralığındaki 343 kişiden % 37′ si çalışmak istediklerini belirtirken, İleri yaştakilerin ise sağlık sorunları, kendilerini güçsüz hissetmeleri ve isteseler bile istihdam edilme olasılıklarının düşük olması nedeniyle çalışmamayı tercih etmektedirler. Doğal olan da emeklilerin çalışmayıp aldıkları emekli aylıkları ile ihtiyaçlarını karşılayabilir durumda olmalarıdır.

Moen ve ekibinin gerçekleştirdiği bir başka araştırmada da emekli olduktan sonra çalışma isteğinin ortaya çıkmasının yaş ile yakından ilgili olduğunu ortaya koymuştur. New York’un en büyük 500 kuruluşu içinde yer alan iki özel sektör işletmesi, bir üniversite, iki hastane ve bir kamu kurumunda çalışanlar ile buralardan emekli olanlardan oluşan toplam 762 kişilik bir örneklemde gerçekleştirilen araştırmada emeklilikten sonra çalışma durumları araştırılmıştır. % 60’ı son bir sene içinde emekli olmuş kişilerden oluşan katılımcılar içerisinde 50-59 yaş grubunda yer alan erkeklerin yaklaşık yarısı (% 49’u), aynı yaş grubunda kadınların % 39’u emekliliklerinden sonra çalışmaya devam ettiklerini belirtmiştir (Moen vd, 2000a: 86). Genç yaşta emekli olan erkeklerin dörtte biri, kadınların ise beşte biri emeklilikten sonra tam süreli bir başka işe girerek çalışmaya devam ettiklerini belirtmişlerdir. Söz konusu araştırmada elde edilen bir başka bulgu emekli olup çalışanların bir kısmının danışmanlık veya geçici işlerde çalıştıkları, bir kısmının ise önceki meslek veya işlerine göre ekonomik kazancı ve sosyal prestiji daha düşük işlerde çalıştıklarıdır.

İlk bölümde ele alınan köprü istihdam ve köprü işler çalışma yaşamından kopamayan emekliler ve emekliliği yaklaşmış olanlar için önemli fırsatlar sağlamaktadır. Köprü istihdam ABD ve Avrupa’ da oldukça yaygındır. ABD’ de 1000 kişiden oluşan bir örneklem üzerinde gerçekleştirilen araştırmada çalışanların büyük çoğunluğu (%79’u) emeklilik hakkını elde ettikleri an çalışmayı tamamen bırakma düşüncesinde olduklarını belirtmişlerdir. Aktif olarak ücretli çalışmaya devam etmek isteyenlerin oranı %15 iken bunların %10’unun çalışma isteğinin nedeni para ihtiyacı içerisinde olması, %4’ünün nedeni ise can sıkıntısından korkmasıdır (Deygas, 1977, çeviren Ayhan, 1982: 517). Aynı araştırma 60-65 yaş arasında yarım günlük bir çalışma ile kısmi emekliliğe ilgi duyanların oranı ise %25’tir. 1994 yılında ABD’de 50-59 yaşları arasındaki 1758 kadın ve 55-64 yaşları arasındaki 1751 erkek ile yapılan bir araştırmada, katılımcıların %57’sinin çalışmakta olduğu, bunların %32,6’sının tam süreli işlerde, %28,4’ünün köprü işlerde çalıştığı tespit edilmiştir. Araştırmanın bir başka sonucu, 60-61 yaşları arasındaki erkeklerin %31,3’ünün, 62-64 yaşları arasındaki erkeklerin %21’inin ve 55-59 yaşları arasındaki kadınların %26,7’sinin köprü işlerde çalışmayı tercih etmesidir. Araştırmadaki ilginç sonuçlardan biri halen tam süreli istihdam edilenlerin %31,5’inin aslında kısmi süreli çalışmayı tercih etmesidir (Ruhm, 1994). Weiss’e göre (2005) emeklilikte en iyi iş stres düzeyi düşük ve boş zamana daha fazla olanak sağlayan esnek işlerdir. Kısmi süreli çalışma, sahip olduğu avantajlar ile birçok emeklinin ilgisini çeker. Emekli olan kişilerin birçoğunun, emekli olduktan sonra kısmi zamanlı olarak işgücüne katkıda bulunmak istedikleri belirtilmektedir ve gönüllü olarak kısmi zamanlı çalışan emekliler genelde meşguliyet arayan kişilerdir (Ünlücan ve Özgen, 2000: 257).

Emeklilik yaşına yaklaşmış olan yaşlı çalışanların çalışma saatlerini azaltmak ya da kısmi süreli çalışmak isteğinde olduğu bulgusu da söz konusu tercihi destekler niteliktedir (Moen vd., 2000: 7). Bu durum bireylerin çalışma saatlerini azaltarak, günlük yaşamı planlama, dinlenme ve başka faaliyetlerle ilgilenme gibi olanaklar yaratacak şekilde zamana sahip olmalarını ve emekliliğe hazırlanmalarını sağlamaktadır. Ülkemizde de emekliler çalışmakla birlikte, köprü istihdam ve köprü işler biçiminde bir anlayışın mevcut olmadığı, ekonomik gerekçeli tam gün çalışmanın daha yaygın olduğu gözlenmektedir.

Emeklilik sonrası çalışma olgusunun nedenleri sadece ekonomik nedenler olarak karşımıza çıkmamakta, sağlık nedenleri, genç yaşta emeklilik, eşin çalışmaya devam edip etmemesi, çalışmanın verdiği doyum ile yeni ekonomik nedenlere bağlanabilecek bakmakla yükümlü olunan, eğitimini sürdüren çocukların varlığı biçiminde sıralanabilmektedir. Amerikan Emekliler Derneği’nin 36.000 kişiyi kapsayan araştırmasında 50 ve üstü yaş grubunda emekliliğinden hemen sonra işine geri dönenlerin belirttiği nedenlerin başında sırasıyla ekonomik ihtiyaçlar, çalışmayı sevmek, sağlıklı kalmak ve sosyal ilişkileri sürdürmeyi içeren meşguliyet arayışı yer almıştır (Stein, 2000: 2). Amerika’ da yapılan bir başka araştırmada 220 emekliye emeklilikten sonra neden çalıştıkları sorulmuş ve katılımcılardan % 89 oranında “aktif kalmak için”, % 73 oranında “boş zamanı olduğu için”, % 68 oranında sosyal ilişkileri sürdürmek için”, % 63 oranında” ek gelire elde etmek istediği olduğu için”, % 58 oranında “emekliliğe hazır olmadığını düşündüğü için” çalıştıkları yanıtları alınmıştır (Moen vd., 2000b). Gelişmiş bir ülke olan Kanada’da aktif kalma isteği ve sosyal ilişkileri sürdürme isteği, emeklinin çalışma tercihini ek gelir elde etme isteği ve ihtiyacına göre daha fazla etkilemektedir.

Kurumda geçirilen süreyi ifade eden işyeri kıdemi ve mesleki kıdem emeklinin emeklilik sonrasında çalışmaya devam etme kararını olumlu veya olumsuz etkileyebilmektedir (Kendrick, 2007: 10). Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre gönüllü olarak emekli olanların büyük kısmı emekliliğe yönelik negatif tepkiler, üretken olamama duyguları, ekonomik güçlükler ve yalnızlık duygusu nedeniyle işlerine geri dönmektedirler (Amuk ve Oğuzhanoğlu, 2003: 115). Öner’in (2005) İzmir’de ikamet eden 201 emekli üzerinde yaptığı araştırmada emeklilik sonrası çalışmanın nedenleri arasında oransal olarak “ek gelir elde etmek için” ilk sırayı alırken, ardından “üretkenliğimi sürdürmek için”, “evde oturmayı sevmediğim için” ve “mesleğimi çok sevdiğim için” yanıtları gelmiştir. Emekli emniyet mensupları üzerinde gerçekleştirilen bir çalışmada, araştırmaya katılan 1751 kişinin %18,2’sinin çalıştığı, bunların % 86,8’inin emekli aylığı yeterli olsa çalışmayı tercih etmeyecekleri saptanmıştır (Emniyet Genel Müdürlüğü, 2002).

Çalışıyor olmanın ve kendisi, ailesi ve toplum için hala fayda sağlıyor olmanın verdiği doyumu elde eden emekli aynı zamanda ekonomik açıdan da daha güçlü olmaktadır. Çalışan emekli ekstra gelir elde ettiği gibi meslektaşları ile sosyal ilişkilerini sürdürme ve böylece mesleki kimliğini koruma imkânı bulmaktadır. Bazı bireyler bu biçimde çalışmayı belirli bir süre sonra bırakarak tam süreli emeklilik yaşamına geçebilir, bazıları ise ekonomik zorluklar nedeniyle veya emeklilik yaşamının diğer yönlerinden hoşnutsuzluğu gibi nedenlerle çalışmayı uzun seneler sürdürebilir. Bu kararda bireyin sağlık durumu da önemli bir etkendir (Mortimer, 2008: 38).

Venneberg ve Wilkinson (2008) tarafından, emekli olduktan sonra eski işyerlerinde veya başka bir kurumda eski işlerine benzer bir işte çalışmaya devam eden 7 erkek 5 kadın katılımcı toplam 12 kişi ile derinlemesine görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen bir araştırmada, emeklilikten sonra çalışma konusunda erkek ve kadınlar arasındaki farklılıkları ortaya koyma bakımından ilginç sonuçlar elde edilmiştir. Araştırmaya katılan emeklilerin çoğunluğunun tekrar çalışmaya başlama nedenleri arasında gelirlerini artırmak yer alırken, buna ek olarak kadın emeklilerin çalışma nedeni eşin çalışıyor olması ve sosyal etkileşimi artırma isteğinde yoğunlaşmış, erkek emekliler ise daha çok işlerinden kopmak istemedikleri için ve sosyal etkileşimi sürdürme isteği nedeniyle çalışmaya karar verdiklerini belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan kadınlar, emeklilik sonrası çalışma deneyimlerinde en çok sıkıntı çektikleri konunun yeni bilgi ve yeteneklere ihtiyaç duymaları olduğunu belirtmiş iken, erkekler yeni rol ve statülerinden hoşnut olmadıklarını, işverenlerinin emekli kişilerin ihtiyaçlarını dikkate almadığını ve genç çalışma arkadaşları veya yöneticiler ile sorunlar yaşadıklarını belirtmişlerdir (Venneberg ve Wilkinson, 2008: 6-7). Aynı araştırmada emekliliğe tam olarak hazır olmadıklarından dolayı tekrar çalışmaya döndüklerini ifade eden katılımcılar, “daha çok katkı sağlayabileceklerini, çalışmaya devam etmek istediklerini fakat daha az stresli bir iş ortamı ve daha esnek çalışma biçimlerini tercih ettiklerini” belirtmişlerdir. Erkek katılımcıların tümü emekliliklerinden sonra çalışırken yönetici pozisyonda olmayı istemediklerini şu sözlerle ifade etmişlerdir: “Tekrar çalışmaya karar verdiğimde yönetici olmak istemiyordum, baş ağrıları çekmek ve uzun çalışma saatleri istemiyordum. Sadece işime gelmek gün boyunca işimi yapmak ve akşam ayrılmak istiyordum” (Venneberg ve Wilkinson, 2008: 10).

Emekli bir kişiyi çalıştırma, emeklilerin iş deneyimleri ve uzmanlıklarının genç çalışanlara göre daha fazla olması ve emekli aylığı aldıkları için daha makul ücretlerle çalışmayı kabul ettikleri için işveren bakımından da tercih sebebi olabilmektedir (Akı, 2007:5). Ancak işverenlerin genellikle yaşlı çalışanların verimlerinin düşük olduğu, teknolojiyi takip edemedikleri, esnek olmadıkları, bilgi ve becerilerinin güncel olmadığı gerekçeleriyle çalıştırmak istemedikleri de görülmektedir (Baybora, 2007: 34).

Emeklilikten sonra çalışma yaşamına dönüşte yaşlılar açısından bir takım sorunlar söz konusudur. En başta mesleki bilgi ve becerilerin işgücü piyasasında talep edilen yeni bilgi ve becerilerin gerisinde kalması iş bulmalarının önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Bir diğer sorun yaşlıların çalışma yaşamında “yaş ayrımcılığına” maruz kalmalarıdır. Yaş ayrımcılığı bireyin kronolojik yaşından dolayı farklı uygulama ve muamelelere maruz kalmasıdır (Taşçı, 2010: 185). Çalışma yaşamında yaş ayrımcılığı kişiyi işe alırken, çalışırken veya işten çıkarırken söz konusu olabilmekte, istihdamın bütün alanlarında meydana gelebilmektedir. Ayrıca zorunlu emeklilik de, çalışmaya devam etme ihtiyacı ve isteği olanlar için özgür seçimin reddedilmesinden itibaren emeklilik için belirli bir yaşın dayatılmasına neden olduğundan yaş ayrımcılığı örneği olarak ifade edilmektedir (Baybora, 2007: 47).

  1. Emeklilik Sürecinde Sağlık Sorunları

Sağlık Dünya Sağlık Örgütü tarafından fiziksel, ruhsal ve sosyal açılardan tam bir iyilik hali olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama emeklilik ve yaşlılık ile sağlık arasındaki ilişkiyi irdelemede oldukça etkin bir yaklaşımıdır. Yaşam beklentisi, toplumların insani gelişmişliklerinin bir bileşeni olarak sağlık durumlarının belirlenmesinde bir ölçüt olarak kullanılmaktadır ancak yaşlı nüfus için değerlendirilmesi gereken asıl ölçüt hastalık ya da maluliyetin olmadığı, sağlıklı ve aktif yaşam beklentisi olmalıdır (Telatar ve Özcebe, 2004: 164).

Emeklilik döneminde sağlık durumu gerek fizyolojik gerekse psikolojik ve sosyal açılardan ele alınacak olursa emekliliğin özel bir dönem olarak sağlıkla yakın bir ilişki içinde olduğu görülür. Emeklilik döneminde kimi bireylerin sağlık sorunlarının arttığı görülebilirken kimilerinin oldukça sağlıklı bir ömür sürdürmeleri mümkün olabilmektedir. Yaşın ilerlemesine bağlı olarak gerçekleşen fizyolojik değişim sonucunda bazı işlevlerde zayıflama ve çeşitli hastalıkların ortaya çıkması doğaldır. Yaşlılar sağlık sorunlarının daha az farkına varmaktadırlar, ayrıca belirtileri inkar etme ya da şikayetlerini ifade etme güçlüğü, sağlık personelince yeterli ilgi gösterilmemesinden yakınma ve sağlık hizmetlerine ulaşmada yaşadıkları sorunlar, gençlere göre öğrenim düzeylerinin düşük olması yaşlılıktaki sağlık sorunlarının yükünü artırmaktadır (Telatar ve Özcebe, 2004: 163). Yaşın ilerlemesi ile birlikte kendisine bakmada yaşadığı zorlukların artması bireylerde utanma ve suçluluk duygularına neden olmaktadır. Fiziksel bağımlılık, hareket seçeneklerini kısıtlarken bir taraftan da bakım görevini üstlenen kişini yükünü artırmaktadır. Görme, duyma ve hafıza sorunları kişisel özerkliği kısıtlayan etkiler yaratmaktadır (Osborne, 2009: 11).

Yaşlılarda azalmış aktivite seviyelerine neden olan engeller;

(1) Fiziksel/Sağlık Engeli: Yaralanma veya hastalık durumları,

(2) Psikolojik Engel: Kültürel beklentiler ve fiziksel aktiviteye karşı negatif davranışlar,

(3) Bilgi Eksikliği Engeli: Fiziksel aktivite ve yaşlanma konusunda yanlış bilgiler,

(4) Yönetim/İletişim Engeli: Belirlenen aktiviteye ulaşmada yaşanan sorunlar veya sağlanan kolaylıklardan yararlanamama biçiminde sınıflandırılmaktadır (Kırdı, 2009).

Konumuz açısından üzerinde durulması gereken husus emeklilik ile bireylerin sağlık durumları arasında nasıl bir ilişkinin bulunduğudur. Genellikle emeklilik durumundan sağlığın ne şekilde etkilendiğine yönelik araştırmalarda emekliliğin getirdiği avantajlar ve dezavantajlar üzerinde durulur. Emeklilik yaşamı ile birlikte sağlık durumundaki değişiklik olumlu ya da olumsuz yönde olabilir. Yani kişinin sağlığı daha iyiye gidebilir veya kişinin fiziksel ve psikolojik iyilik halinde gerileme olabilir. Ancak ortaya çıkan karmaşık sonuçlar, emeklilik olayının tek başına sağlık üzerinde etkili bir değişken olmadığını, bireyin özellikleri ve içinde bulunduğu koşulların eş zamanlı olarak sağlık üzerinde etkili olduğunu gösterir niteliktedir. Bir başka deyişle yaş, cinsiyet, genetik yapı, çalışma ve yaşam koşulları ile sağlığa ilişkin tutum gibi pek çok faktörün etkisi altında olan sağlık durumunun emeklilikten ne ölçüde ve nasıl etkilendiğini ortaya koymak çok boyutlu bir analizi ve değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır.

Stresli ve insan sağlığını bozucu etkiler yaratan çalışma koşullarından kurtulmayı sağladığından emekliliğin sağlık üzerinde olumlu etkisinin olması beklenir (Behncke, 2009: 23). Gerçekten de çalışma koşulları ve stresli iş ortamlarının insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yarattığı bilinmektedir. Nitekim emeklilik nedeni olarak sağlığın bozulması da sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Avrupa ülkelerinde 50 yaş üstü nüfus üzerinde yürütülen Avrupa’da Sağlık, Yaşlanma ve Emeklilik başlıklı (Survey of Health, Ageing and Retirement in Europe-SHARE) araştırmanın 50-65 yaş arası 11.462 deneği kapsayan verilerinden hareketle gerçekleştirilen çalışmada, erken emeklilikle, belirli kronik hastalıkların, diyabetin ve felcin güçlü bir korelasyona sahip olduğu saptanmıştır. Amerika’da Michigan Üniversitesi tarafından yapılan boylamsal sağlık ve emeklilik araştırmasında sağlıklarının kötüye gitmesi nedeniyle emekli olanların oranı oldukça fazla olduğu ve bu kişilerin emekli olduktan sonra sağlık durumlarında iyileşme olduğu saptanmıştır (National Institute of Aging, 2007: 23). Böyle bir araştırma bulgusu bize emeklilikten önceki süreçte sağlık durumunun ve sağlığı olumsuz etkileyen çalışma koşullarının emeklilikten sonraki süreci nasıl etkilediğini göstermektedir.

Kalp krizi ve inme gibi rahatsızlıklar ani gelişen hastalıklar iken, kanser gibi hastalıklar ise belirli bir periyotta ortaya çıkan hastalıklardır. Her bir hastalık için emeklilik diğer risk faktörleri arasında yer alabilecek niteliktedir. Behncke’ e göre (2009) emekliliğin, hastalığın başlangıcı üzerindeki etkisi değil ancak teşhisi üzerindeki etkisi yordanabilir. Emekli olan bir kişide herhangi bir hastalığın ortaya çıkışı ve teşhis edilmesi emekli olduğu zaman ile aynı zamana denk gelebilir. Emekli olduktan sonra kişiler daha sıklıkla hekim kontrolüne gitme eğiliminde olduğundan, emeklilik faktörünün hastalığın teşhisi olasılığını artırdığından söz edilebilir (Behncke, 2009: 27). Bu durum emeklilik döneminde kişilerin hastalıklarının arttığı şeklinde bir sonuç doğurduğundan, sağlık durumu ile ilgili diğer faktör ve koşulların da gözden geçirilmesi daha uygun bir değerlendirme olacaktır.

Örneğin emeklilikten hemen sonraki yıllarda sağlık durumunun, emeklilik yılları uzadıkça bozulduğu tespit edilmiştir. Bu durumun bireyin yaşının ilerlemesi ve giderek fiziksel olarak azalan enerji ile birlikte sosyal yaşamdan uzaklaşmanın neden olduğu psikolojik iyilik halindeki bozulmayı da içerdiği belirtilmiştir (Moen vd., 2000b: 25). Emekliliğin sağlık üzerindeki kısa vadeli etkisini tespit etmek amacıyla, kişilerin emekli olduktan sonraki bir yıl içinde ve bir yıldan sonraki sağlık durumunu inceleyen araştırmasında Behncke (2009), ilk bir yıl içinde sağlığın bozulmaya başladığını ve çeşitli hastalıkların teşhis edildiğini, aynı zamanda bir yıldan sonra olumsuz etkinin artarak devam ettiğini saptamıştır. Bu araştırmalar yaşın ilerlemesi ve sağlık kontrollerinin artmasının emeklilik ile birlikte kişilerin hastalıkların teşhisindeki artışa işaret etmektedir.

Yapılan bir başka araştırmada kendi isteği ile emekli olanlar ile emekli olmaya zorlananlar arasında emeklilik döneminde yaşanan sağlık sorunları açısından fark olduğu saptanmıştır. Buna göre emekli olmaya gönüllü olmayıp sağlık durumu dışındaki çeşitli nedenlerle emekli olmak zorunda kalanların fonksiyonel açıdan sağlıklarında bozulmaların ve depresyon belirtilerinin daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Aynı araştırmada sağlık sorunları nedeniyle emekliliği tercih edenlerin emeklilik sonrasında da fizyolojik ve depresif belirtileri daha fazla taşıdıkları bulunmuştur (Fondow, 2007: 45). İstenilmeyen, planlanmayan bir emekliliğin kişinin sağlık durumunu önemli ölçüde etkilediğini gösteren bu araştırmalar, emeklilik biçiminin etkisini vurgulamak açısından önemlidir.

Hane halkı gelir düzeyinin sağlıkla ilişkisine ilişkin bir araştırma bulgusuna göre gelir düzeyi arttıkça emeklilerin sağlık durumları da daha iyi olmaktadır. Düşük gelir her iki eşinde sağlığını olumsuz etkilerken, yüksek gelir grubunda yer alan ailelerde emekli eşlerin her ikisinin de sağlıkları diğerlerinden çok daha iyidir (National Institute of Aging, 2007: 70). Aynı araştırmada yaş yükseldikçe depresif belirtilerin de arttığı ve kadınların erkeklere göre daha fazla depresif belirti gösterdiği saptanmıştır.

Ülkemizde yapılan bir araştırmada emeklilikten sonra çalışmanın kişilerin sağlık durumlarında iyileşme sağladığı tespit edilmiştir. Söz konusu araştırmada Öner (2005), emekli olduktan sonra çalışanlarla çalışmayanlar arasında sağlık durumu açısından farklılıklar tespit etmiştir. Buna göre emekli olduktan sonra çalışanların bedensel olarak sağlık durumu, çalışmayanlara göre daha iyi bulunmuştur. Bu bulgu çalışarak aktif ve üretken olmaya devam eden emeklilerin bedensel aktivitenin sağlayacağı avantajlardan yararlandığını göstermektedir. Avrupa’da Sağlık, Yaşlanma ve Emeklilik Araştırmasının sonuçları da bu düşünceyi destekler niteliktedir. 50-64 yaş arasında sağlık durumunun kötü olduğunu belirtenlerin  %18’i halen çalışmakta olanlar iken, bu oran emeklilerde %37,2; işsizlerde ise %38,9 ve ev kadınlarında %35,1’dir. Uzun süreli tedavi gerektiren hastalıklar çalışanlarda %36,1; işsizlerde %48; emeklilerde %50,1 ve ev kadınlarında %44,1 olarak rapor edilmiştir (Alavinia ve Burdorf, 2008: 41). Emeklilerle işsizlerin sağlık durumuna ilişkin bulguların benzerlik taşıması dikkat çekicidir. Ancak çalışmak istemediği halde, ekonomik nedenlerle tekrar çalışmak zorunda kalan emekliler için benzer bir sonucu beklemek olanaksızdır. Esasen dinlenme ve çalışma dışı başka aktivitelere yönelmek isteyen birinin, tekrar çalışma yaşamına dönmesi sağlığı üzerinde hem fiziksel hem de psikolojik açıdan olumsuz bir etki yaratacaktır. Nitekim Amerika’ da 1992 yılında başlatılan ve araştırmanın başladığı yılda 51- 61 yaş arasında olan kişileri kapsayan, iki yılda bir görüşme yöntemi ile gerçekleştirilen ve altı yıllık sürede tamamlanan bir başka araştırmada, denekler tansiyon, diyabet, kanser, akciğer hastalıkları, kalp hastalıkları, felç ve psikiyatrik problemler açısından hekim kontrolüne tabi tutulmuştur (Zhan vd., 2008: 380). Söz konusu araştırmanın sonuçlarına göre tam zamanlı işlerini sürdürenlere ve emekli olmayanlara göre, köprü işlerde çalışma, emeklilerin fiziksel ve zihinsel sağlığını olumlu etkilemektedir. Hatırlanacağı gibi köprü işler, gerek emeklinin gerekse ailesinin emeklilik sonrası yaşama ekonomik ve psikolojik açılardan hazırlanmasında önemli bir işleve sahiptir.

Araştırmalarda ortaya konulan emeklinin sağlık durumu ile ilgili bulgular, emekliliğin bireye ve yaşam koşullarına özgü karmaşık bir süreç olduğunu kanıtlamaktadır. Bu durum emekliliğin tek başına sağlığı etkileyen bir olay olmadığını, ancak sağlık üzerinde emeklilikle başlayan süreçte yaşamının nasıl geçirildiği, çalışma, gelir düzeyi, yaşam biçimi, fiziksel aktiviteler ve spor alışkanlığı, kronik hastalıkların bulunup bulunmaması, yaş, cinsiyet, yaşanılan mekân gibi pek çok başka faktörün etkisinin bulunduğunu göstermektedir. Düzenli fiziksel aktivite ve spor yapma alışkanlığının çocukluk yaşlarından başlamak üzere bir yaşam biçimi olarak kazanılması, yaş ilerledikçe ortaya çıkan fiziksel yetersizliklerin, daha az düzeyde olmasını ve hissedilmesini sağlamaktadır (İnal, 2009: 67). Bu nedenle elverdiği ölçüde emeklilerin kendilerini kısıtlayıcı, pasif hale getirici bir yaşam biçimi yerine daha aktif ve sosyal yaşamın her alanına katılım gösterdikleri bir yaşam biçimini tercih etmelerinin sağlıkları üzerinde olumlu etki yaratacağı düşünülmektedir.

SONUÇ

Çalışma yaşamında kimileri için emeklilik bir hedef ve beklentiyi, kimileri için bir sonu, kimileri için ise bir başlangıcı ifade eder. Emeklilik, önemli bir statü değişimi olduğu gibi aynı zamanda insanın gelişim aşamalarındaki okula başlama, çalışma yaşamına başlama, evlilik, terfi etme gibi önemli dönüm noktalarından biridir. Ne şekilde algılanırsa algılansın aslında emeklilik insanların yaşamında belirli kayıplara neden olmasına karşılık, belirli kazançlar da sağlayan bir olgudur. Emekli olan bireyin ilke olarak aktif çalışma yaşamı sona ermekte, geliri düşmekte, çalışma yaşamından ve mesleğinden kaynaklanan ilişkileri büyük ölçüde zayıflamakta, işe yaramaz ve faydasız hisseden kişi kendisini bir boşluk içinde bulmaktadır. Buna karşılık, emeklilik, aktif çalışma yaşamında yeterince vakit ayrılamayan aile ve yakın çevreyle sosyal ilişkiler, belirli ilgi alanlarındaki faaliyetler,. Seyahat ve dinlenme için fırsat niteliğindedir. Kişisel özellikler, gelir düzeyi, emekli aylığı dışında gelir getiren malvarlığına sahip olup olmama, çalışma isteği veya isteksizliği, bedensel ve ruhsal sağlığı zorlayıcı, yıpratıcı, bozucu etkileri olan mesleklere mensup olma, toplumun emekliliğe ve yaşlılığa önyargı ve tutumları emekliliğin algılanış biçimini etkilemektedir. Emekliliğin algılanış biçimi ise emeklilik yaşamının nasıl geçirileceğinin temel belirleyicisi olmaktadır. Söz konusu faktörlerin çeşitliliği emekliliği çok boyutlu ve karmaşık bir süreç haline getirmektedir. Bu nedenle emeklilik iyi yönetilmesi gereken bir süreçtir.

Belirli bir yaşa gelindiğinde çalışma yaşamından çekilme olanağının tanınması düşüncesinden doğan emeklilik hakkı, topluma ve ülke ekonomisine katkılarına karşılık kişinin bundan sonraki yaşamını rahat bir şekilde sürdürmesi için gerekli gelir ve sağlık yardımlarının sağlanmasını içermektedir. Ülkemizde yıllar boyunca sürekli değişikliğe uğrayan sosyal güvenlik yasaları ile genç emeklilik ve erken emeklilik uygulamaları verimli çağında kişilerin çalışma yaşamından çekilmelerine neden olmuştur. Bu durumun bir diğer önemli sonucu ise sosyal güvenlikte aktüeryal dengelerin bozulmasıdır.

Emeklilik sürecinde karşılaşılan sorunlar psikolojik, sosyal, ekonomik ve sağlıkla ilişkili olabilmektedir. Kişilerin sadece mesleklerine ve işlerine odaklı bir yaşam sürmelerinin, meslekleri dışında herhangi bir ilgi ve uğraş alanına sahip olmamalarının sosyal ve psikolojik yönden birçok sorunun yaşanmasına neden olacağı düşünülmektedir. Buna toplumsal çevrenin, kişinin toplumdaki rol, statü ve saygınlığını sadece mesleğine göre biçimlendirmesi eklendiğinde emeklilik, bir “bitiş” olarak algılanmaktadır. Hâlbuki emeklilik yeni fırsatları içeren bir dönemin “başlangıcı” olarak algılanmalıdır.

Emeklilerin birikim ve deneyimleri, gerek özel yaşamda ve sivil toplumda gerekse çalışma yaşamında başvurulacak önemli bir kaynak niteliği taşır. Toplumsal dışlanmaya karşı emekliler için bütünleşme stratejileri geliştirme de bu durumun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Emeklilerin yararlı olabilecekleri alanlarda kendilerine danışılacak mekanizmaların oluşturulması hem onların toplumsal yaşama katılımlarını sürekli kılacak ve yaşam kalitelerini artıracak hem de birikim ve deneyimlerinin toplum içinde verime dönüştürülmesine olanak sağlayacaktır.

Ülkemiz açısından emeklilerin sorunları gelişmiş ülkelerden oldukça farklı niteliklere sahiptir. Öncelikle emeklilerin ekonomik sorunları bakımından farklılık göze çarpmaktadır. Ülkemizde emekli aylıkları, emeklilerin yoksulluk hatta açlık sınırında geçimlerini sağlayacak düzeydedir. Oysa gelişmiş ülkelerde emekliler kişisel tercihlerine bağlı olarak, aylıkları ile seyahat edebilme, ekonomik kaynak gerektiren çeşitli hobiler ile ilgilenebilme olanaklarına sahiptirler. Ayrıca bu ülkelerde emeklilerin çalışmaları daha çok, boş durmaktan sıkılmak, bilgi ve deneyimini kullanmak, çalışma yaşamındaki ilişkilerinden kopmamak gibi nedenlere dayanırken; ülkemizde emeklilerin çalışması daha çok geçimini sağlamaya yetecek düzeyde bir gelir ve birikime sahip olamamaktan kaynaklanmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde emekliliğe finansal, sosyal ve psikolojik yönlerden hazırlık oldukça önem verilen bir konudur. Bu nedenle kişilerin çalıştıkları kurumlar ve sosyal güvenlik kurumları tarafından emekli olacaklara danışmanlık ve yönlendirme yapılmakta, bireyin emeklilik dönemine hazırlanması için çeşitli programlar yürütülmektedir. Ancak ülkemizde bu konularda emekli olacakları ve emeklileri yönlendirecek herhangi bir mekanizmaya rastlamak mümkün değildir. Bu durum emeklilerin psikolojik, ekonomik ve sosyal açılardan yaşam kalitelerinin artırılmasının önünde engel yaratan büyük bir eksikliktir. Mutlu, sağlıklı ve verimli bir emeklilik yaşamı için çalışanların, emeklilik kararlarını vermeden önce hazırlık ve planlama eğitiminden geçmeleri gerekliliği yapılan araştırma sonuçlarının ortaya koyduğu bir gerçektir. Bireylerin emeklilikten beklentilerini biçimlendirmelerine ve emeklilik yaşamında alternatif eylemleri seçebilmelerine yardımcı olacak nitelikte hazırlık programlarının geliştirilerek kamu ve özel sektör kurumlarında hayata geçirilmesinin, emeklilik sonrası yaşanacak sorunları en aza indirme çabasında önemli bir işleve sahip olacağı düşünülmektedir. Ayrıca emeklilerin birlikte zaman geçirebilecekleri, gönüllü ve hayırseverlik faaliyetleri gerçekleştirebilecekleri, ortak sorunlarını paylaşıp çözümler geliştirme mekanizmalarını devreye sokabilecekleri örgütlenmelerin emeklilerin nitelikli bir sosyal yaşama kavuşmalarında önemli bir yeri olduğu düşünülmektedir.