DEMOKRASİ TÜRLERİ VE MÜZAKERECİ DEMOKRASİ
KAVRAMI
Prof. Dr.
Hasan TUNÇ*
GİRİŞ
Demokrasi sözlük anlamı itibariyle halkın kendi kendini yönetme
biçimi olarak tanımlanmaktadır1. Latince bir deyim olan demokrasi halk anlamına
gelen “demos” ile “egemenlik-iktidar” anlamına gelen kratos sözcüklerinden oluşmaktadır2.
Demokrasi en genel tanımıyla halkın halk tarafından yönetilmesi,
egemenliğin millete veya halka ait olmasıdır3. Bu çerçevede demokrasi iktidarın
halkın elinde olmasına vurgu yapan bir kavramdır. Abraham Lincoln 1864 yılında
verdiği bir söylevde demokrasiyi “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi”
olarak tanımlamıştır4.
Atatürk ise demokrasiye ilişkin olarak “Demokrasi prensibi,
hakimiyete istismar eden vasıta ne olursa olsun esas olarak milletin hakimiyete
sahip olmasını ve sahip kalmasını icap ettirir”, “Demokrasi esasına müstenit
hükümetlerde, hakimiyet halka, halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin
millete ait olduğunu, başka yerde olamayacağını iltizam eder. Bu suretle, demokrasi
prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin menşeine ve meşruiyetine temas
etmektedir” demiştir5.
Zaman içinde oluşan tecrübeler demokrasinin daha geniş kapsamlı
tanımlara konu olmasına neden olmuştur. Bu kapsamda demokrasi ”En üst iktidarın
halkta bulunduğu ve halkın belli aralıklarla tanınan özgür seçimlerde,
temsilcilerini seçtiği, temsil ve devredilmiş otorite yoluyla halk tarafından
dolaylı olarak kullanılan hükümet biçimine imkan veren siyasi sistem” olarak
ifadeedilmiştir6.
Demokrasi denince akla ilk olarak, eski Atina sitelerinde
uygulanan doğrudan demokrasi örnekleri gelmektedir. Bu uygulama biçiminde, halk
bir meydana toplanmakta ve önemli konulardaki kararlarını yöneticilere doğrudan
bildirmektedir. Atina’da uygulanan bu yöntem antik çağda bilinen ilk demokrasi
örneği olmakla birlikte, bu yönetim tarzında, yalnız vatandaşlar demokratik hak
ve özgürlüklerden yararlandırılmakta, kölelerin ise hiçbir hak ve özgürlüğü
bulunmamaktadır. Toplantılara sadece belli bir yaşın üzerindeki erkek
vatandaşlar katılabilmekte, alınan kararlar bir grup tarafından
uygulanmaktadır. Atina demokrasisinde her ne kadar eşitlik, oy hakkı, söz hakkı
gibi kurallar bulunmasa da, burada uygulanan demokrasi “tek kişinin yönetimde mutlak ve sınırsız söz sahibi olması” özelliğini
taşımamaktadır7.
Nitekim daha sonraki yıllarda yönetimde tek kişinin mutlak ve
sınırsız hakimiyetine son vermek için büyük bir çaba gösterilmiştir. Tek
kişinin mutlak hakimiyeti, Avrupa’da önce toprak soylularının yönetimde söz
sahibi olduğu feodal sisteme yerini bırakmıştır. Feodal sistemin yıkılması ile
birlikte ise güçlü merkezi krallıklara geçilmiş ve toprağa bağlılık yerine
tarımsal yapı, zanaat ve ticaretin gelişmesi ile burjuvazi ve beraberinde işçi
sınıfı doğmuştur. Merkezi krallıklar ile burjuvazi arasında uzun süren
çekişmeler sonucunda monarşiler yıkılmış ve parlamentolu döneme geçiş
sağlanarak, klasik batı demokrasisi doğmuştur. Diğer yandan, işçi sınıfının
kendini ezdirmemek için giriştiği mücadele sonucu sosyalist akım ortaya
çıkmıştır. Üretim araçlarının topluma mal edilmesi, üretimin ihtiyaçlara göre
yapılması ve bunların demokratik bir usulle gerçekleştirilmesi şeklindeki
görüşleri savunan sosyalist demokrasi ve-veya Marksist demokrasi anlayışı
gündeme gelmiştir8.
Dolayısıyla tarihsel sürece bakıldığında toplumların gelişme
düzeyine bağlı olarak demokrasi kavramına farklı anlamlar atfedilmeye
başlandığı ve demokrasinin farklı şekillerde tezahür ettiği görülmektedir. Egemenliğin
kullanılması bakımından demokrasi türleri olarak, doğrudan demokrasi, temsili
demokrasi ve yarı doğrudan demokrasi uygulamalarını sayılabiliriz
DOĞRUDAN DEMOKRASİ, halkın egemenliği bizzat, aracısız kullanmasıdır.
Kökeni halk egemenliği ve egemenliğin devredilmezliği teorisine dayanmaktadır.
Bu teorinin temeli ise Rousseau’nun sosyal sözleşme doktrinine ve egemenliğin
devredilmezliği kuramına dayanmaktadır. Doğrudan demokraside devlet için
gerekli tüm kararlar bizzat halk tarafından alınmaktadır. Doğrudan demokrasi,
demokrasi idealine en yakın sistem olarak anılmakla birlikte, gelişen nüfus
dikkate alındığında bu sistemin pratikte uygulanma imkanı mümkün olamamaktadır.
Günümüzde doğrudan demokrasi sadece İsviçre’nin birkaç kantonunda (Glaris,
Unterwald, Appenzell ) uygulanmaktadır9.
TEMSİLİ DEMOKRASİ, millete ait olan egemenliğin milletin seçtiği temsilciler
aracılığı ile kullanılmasıdır. Temsili demokraside seçim temel araçtır. Her ne
kadar seçmen ile temsilci arasındaki bağ seçimden seçime kurulmakta ise de
dilekçe hakkı gibi usullerle vatandaşın katılımı sağlanmaya çalışılmaktadır.
Temsili demokrasi milli egemenlik teorisine dayanmaktadır. Temsilci, seçildiği
bölgenin değil, tüm milletin temsilcisi konumundadır. Temsili demokrasi
uygulayan ülkelere örnek olarak Türkiye, Almanya, İngiltere, Japonya, ABD,
Hollanda’yı saymak mümkündür10.
YARI DOĞRUDAN DEMOKRASİ, egemenliğin kullanılmasının halk ile
temsilcileri arasında paylaştırıldığı demokrasi çeşididir. Yarı doğrudan
demokrasi, egemenliğin kullanımının esasen halkın seçtiği temsilcilere
bırakılması nedeniyle temsili demokrasiye, referandum gibi araçlarla
seçmenlerin egemenliğin kullanılması doğrudan katılmaları bakımından ise
doğrudan demokrasiye benzemektedir. Bu çerçevede yarı doğrudan demokrasinin
temsili ve doğrudan demokrasinin birleşimi olduğunu söylemek mümkündür. Yarı doğrudan
demokraside halk egemenliğe referandum, halk vetosu, halk teşebbüsü ve
temsilcilerin azli yollarıyla doğrudan katılmaktadır. Yarı doğrudan demokrasi İsviçre
ve İtalya örneklerinde görülmektedir11.
Temelindeki amaca göre demokrasi türleri ise şunlardır:
KLASİK (ÇOĞULCU) DEMOKRASİ, bir başka deyişle çoğulcu veya batı
demokrasisi yönetme hakkının çoğunluğu elde eden siyasal iktidara bırakıldığı, yaş
ve uyrukluk gibi belli koşullara sahip herkese oy hakkı tanındığı, genel seçim
yolu ile siyasal iktidarın belirlendiği, demokrasinin bir ideoloji değil
yönetim biçimi olarak esas alındığı bir demokrasi türüdür. Çoğulcu demokraside
insan amaçtır ve her şey insanın mutluluğu içindir. Devlet ise, insanların
mutluluğunu demokratik yollarla sağlamakla yükümlüdür12.
Klasik demokrasi özellikle ekonomik ve sosyal bakımdan gelişmiş
batı toplumlarında uygulama alanı bulmaktadır. Her ülkenin ekonomik, sosyal ve toplumsal
koşullarının birbirinden farklı olması nedeniyle, uygulamada farklılıklar görülmektedir.
Nitekim klasik demokrasi, farklı yönetim sistemlerine örneğin parlamenter
sisteme, başkanlık sistemine veya meclis hükümeti sistemine uyum
sağlayabilmektedir13.
Çoğulcu demokrasinin dayandığı temel ilkeler kısaca şunlardır14;
- Siyasal çoğulculuk: Tüm
düşünce ve inanışların açıkça ortaya konması, kişiler ve toplulukların birbiri
ve iktidar ile diyalog kurması mümkündür. İktidarı eleştirme, karşıt görüşler
ileri sürme ve seçim yolu ile iktidarı elde etme çoğulcu sistemin temel
araçlarıdır.
- Temsil: Halk adına kararlar, temsilciler tarafından
alınmaktadır. Temsilciler seçildikleri yeri değil, tüm milletin vekili olarak
görev yapmaktadır.
- Seçim: Tüm milletin vekili olarak görev yapacak temsilciler
genel oy, eşit oy ve serbest oy esasına dayanan seçim yoluyla belirlenmektedir.
- Çoğunluğun yönetme hakkı: Seçimle iş başına gelen çoğunluk,
belli bir süre için kamu işlerini yürütme hakkında sahip bulunmaktadır.
Çoğunluğun yönetme hakkı siyasi partiler aracılığıyla gerçekleşmektedir.
Siyasal partilerden birinin çoğunluğu sağlayamaması halinde aralarında anlaşan
partiler birlikte hükümet kurma (koalisyon) yoluna başvurur. Çoğunluğun aldığı
kararların, demokratik ilkelere uygun olarak açıklık ve özgür düşüncenin ortaya
konularak tartışılarak alınması gerekmektedir. Nitekim aksi bir durum çoğunluğun
diktatörlüğüne dönüşeceğinden, çoğunluk gelenekler, kamuoyu ve anayasa ile
sınırlandırılır, çoğunluğun hukuka uygunluğu yargı denetimi ile sağlanır.
- Muhalefet etme özgürlüğü: Çoğulcu demokraside iktidar geçici ve
değişken olduğundan, doğal olarak muhalefetin iktidara aday olmak üzere değişik
görüş ve düşünceleri ileri sürebilme
özgürlüğü bulunmaktadır. Bu kapsamda çoğulcu demokraside serbest ve devamlı
muhalefet esastır. Muhalefetin sesini duyurması, iktidarın sınırlandırılması ve
azınlığın korunması anlamına gelmektedir ve bu gelenekler, kamuoyu ve
anayasanın güvencesi altındadır.
- Temel hak ve özgürlüklerin korunması: İktidarın keyfi
davranışlarına karşı kişinin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınmış,
devletin kişi haklarına karışması önlenmek istenmiştir. Bu amaçla temel hak ve
özgürlüklerin anayasada yer alması, sınırlamanın ancak yasa ile yapılması,
yasaların anayasa uygunluğunun yargısal denetimi öngörülmüştür.
- Yasa önünde eşitlik: Yasaların sosyal, ekonomik, kültürel
koşullara bakılmaksızın herkese herhangi bir ayrım yapılmadan uygulanmasıdır. Klasik
yani çoğulcu demokrasi diğer toplumsal kurumlarda olduğu gibi zaman içinde
gelişme göstermiştir. Ekonomik ve sosyal etkenlere bağlı olarak çoğulcu demokrasinin
temel ilkelerinde gelişmeler olmuştur. Liberal devletten sosyal devlete doğru
bir akım başlaması klasik temel hak ve özgürlüklerin yanı sıra ekonomik ve
sosyal hakların doğmasına neden olmuş, devlet ise hem bu hakların hem de kişi
haklarının koruyucusu olmuş ve ekonomik yaşama etkin bir biçimde karışmaya
başlamıştır. Ancak günümüzde özelleştirme uygulamaları devletin müdahalesi
açısından yeni bir gelişme ortaya koymaktadır15.
ÇOĞUNLUKÇU (MUTLAK) DEMOKRASİ, çoğunluk prensibine dayanmaktadır.
Çoğunluk prensibi devletin halkın çoğunluğun iradesine göre yönetilmesi
gerektiğine ve çoğunluğun kararının her şeyin üstünde olduğu anlayışına
dayanmaktadır. Dolayısıyla bu anlayışa göre çoğunluğun yönetme hakkı mutlaktır
ve bu hakkın azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı, çift meclis sistemi,
kanunların yargısal denetimi gibi kavram ve kurumlarla sınırlandırılmaması gerekmektedir16.
MARKSİST DEMOKRASİ, bir başka ifadeyle sosyalist demokrasi, işçi iktidarına
dayanan, iktidarın Marksist ideolojinin uygulayıcısı olduğu ve bunu gerçekleştirmek
için yönetilenleri zorladığı demokrasi türüdür. Marksizm, batı demokrasisinin
gerçek bir demokrasi olmadığı, burjuvazinin çıkarlarını savunma amacı
taşıdığını, özgürlüğün sadece burjuva sınıfından olanlar için var olduğunu
dolayısıyla batı demokrasisinin biçimsel bir demokrasi olduğu eleştirisini
yapmaktadır. Marksist düşünceye göre, kapitalist düzende siyasal demokrasi
kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerindeki egemenliğini gizlemeye yaramaktadır. Dolayısıyla,
gerçek demokrasi ancak sınıfsız bir toplumda varlık kazanabilecektir17.
Marksist demokrasi tek ve bir ideolojiye dayanmaktadır ve çoğulcu
ve diyalogcu değildir. İktidar geçici ve değişken olmadığından muhalefet
yoktur, komünist parti iktidardır. Marksist demokrasinin dayandığı temel
ilkeler kısaca şunlardır18:
- Marksist ideoloji proletarya egemenliğini kurmak ve komünist
aşamaya varmak için devrimler, aşamalar öngörmektedir.
- Toplum gelişmelerinin itici gücü ve yaratıcısı maddi koşullar
yani üretim biçimidir. Tüm toplumsal gelişme koşulları ve yasaları üretim
biçimlerine göre belirlenmektedir. Toplumun üst yapısı olan hukuk düzeni,
rejim, siyasal kurumları temel yapı yaratmaktadır ve sosyalist düzene geçmek
için temel yapıdaki değişikliği işçi sınıfı gerçekleştirecektir.
- Tek parti sitemi vardır ve komünist parti Marksist demokrasinin
geliştirip yetiştirilmesi görevini yerine getirmektedir.
- Bireyin yüceltilmesi esas olup, özgürlük değil insanın
özgürleştirilmesi önemlidir. Ekonomik koşullar, üretim biçimi ve toplum düzeni
değiştikçe insan özgürleşecektir.
- Sınıf egemenliğine dayalı mülkiyet ortadan kaldırılmalı, üretim
araçlarına kamu sahip olmalıdır. Bilindiği üzere Marksist demokrasi örneği olan
ülkelerde bu anlayış kısa sürede çökmüş ve çoğulcu demokrasiye geçme çabaları
artmış, devlet üretici ve işletmeci olarak ekonomik yaşamdan uzaklaşmıştır19.
LİBERAL DEMOKRASİ, batılı toplumsal siyasal örgütlenme tarzının kurumsallaşmış
niteliklerini ifade etmektedir. Liberal demokrasi, insan hak ve hürriyetlerinin
varlığını esas almakta, bireysel eşitlik ve özgürlüğü tesis etmeye gayret eden
toplumsal-siyasal kurumsallaşmanın gerektiğini kabul etmektedir. Bu çerçevede
liberal demokrasi terimi yerine “özgürlükçü demokrasi”, “çoğulcu demokrasi”
terimleri de kullanılmaktadır20. Liberal demokraside, tüm yurttaşlara eşitlik
imkanı sağlayan ve onlara rekabet ve katılım imkanı veren kural ve kurumlar
öngörülmektedir. Robert Dahl’a göre, liberal demokrasinin asgari usuli şartları
özetle şunlardır21:
- Seçilmiş görevliler: Devlet politikası ve hükümet kararlarının
üzerindeki kontrol yetkisinin anayasal olarak seçilmiş görevlilerce yapılması.
- Kapsayıcı seçme hakkı: Her yetişkinin görevlilerin seçiminde oy
kullanması.
- Özgür ve adil seçimler: Yöneticilerin sık aralıklarla yapılan,
adil biçimde yürütülen, özgür bir düzen içinde seçimle belirlenmesi.
- Mevki için yarışma hakkı: Yetişkinlerin seçimle belirlenen
yönetim mevkileri için yarışma hakkının varlığı.
- İfade özgürlüğü: Cezalandırma tehdidi olmaksızın, siyasal
meseleler, yönetim, rejim, ekonomik düzen, yürürlükteki ideoloji dahil her
konuda. Kendi düşüncelerini ifade etme hakkı.
- Alternatif enformasyon: Alternatif bilgi kaynaklarına ulaşma
hakkı.
- Örgütsel özerklik, Yurttaşların ideallerini gerçekleştirebilmek
için siyasi partiler ve çıkar grupları da dahil özerk kuruluşlar ve örgütler
oluşturma hakkı. Robert DAHL’ın saydığı bu unsurlara Philippe Scmitter ve Terry
Karl iki şart daha eklemektedir. Bunlar, halk tarafından seçilmiş organların,
anayasal yetkilerini seçilmemiş organların ezici muhalefetine tabi olmadan
kullanabilmeleri ve devletin siyasi sistemler tarafından getirilen baskılardan
bağımsız olarak hareket edebilmesi, kendi kendini yönetmesidir22.
PLEBİSTÇİ DEMOKRASİ, doğrudan demokrasinin bir türüdür. Halk
referandum veya benzeri araçlarla yönetim üzerinde belirleyiciliğe sahiptir. Bu
sistemde halk siyasi konulardaki düşüncelerini doğrudan yönetime
iletebilmektedir23.
RADİKAL DEMOKRASİ, demokrasiyi sadece bireysel özgürlükler
açısından değil aynı zamanda halkın çıkarlarını gerçekleştirecek bir araç
olarak kabul etmektedir. Bu yaklaşıma göre halkın katılımının yüksek tutulması
gerekmektedir24.
SİBER DEMOKRASİ, bilgisayar ve internet gibi teknolojik araçlar
kullanılarak doğrudan demokrasinin sağlanabileceğini savunan anlayıştır25.
Teknik açıdan vatandaşların oylarının internet aracılığıyla
kullanması mümkün olmakla birlikte, günümüz şartlarında, bu sistemde gizli oy
ilkesinin sağlanması mümkün görülmemektedir26.
DÜŞÜK YOĞUNLUKLU DEMOKRASİ, batı kaynaklı olmasına rağmen küresel düzeyde
uygulanmaya çalışan liberal demokrasiyi eleştiren bir anlayış ortaya
koymaktadır. AMİN, CHOMSKY ve FARNK tarafından yazılan “Düşük Yoğunluklu
Demokrasi” eserinde ele alınan kavram gelişmekte olan ülkelerin Batı kaynaklı
demokrasilerin yaygınlaştırılması çabalarına karşın getirdikleri alternatif bir
bakış açısı olarak açıklanmaktadır27.
Düşük yoğunluklu demokrasi anlayışında, ABD ve diğer büyük
güçlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde üçüncü dünya ülkelerinin siyasal
sitemlerinin yapılandırılması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, Batı, üçüncü dünya
ülkelerine demokrasiyi empoze etmeye çalışırken demokrasinin bazı özelliklerini
ise sakınmakta, görmezden gelmektedir28.
MİLİTAN DEMOKRASİ, kendi değerlerini korumak amacıyla ifade hürriyetine
siyasi örgütlenme hakkına sınırlama getiren demokrasidir29.
Bu anlayışa göre
demokrasinin işlerliğini azaltmaya yönelen ya da demokrasiye tümüyle aykırı
düşüncelerin veya eylemlerin engellenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla
sürdürülebilir demokrasinin varlığı için militan olması gerekmektedir30.
Militan demokrasi mücadeleci demokrasi olarak da adlandırılmaktadır. Militan
demokrasi bazı düşüncelerin ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamı dışında olduğunu
benimsemekte, bu kapsamda iftira, küfür, müstehcen ifadeler suç işlemeye teşvik,
savaş kışkırtıcılığı, din ve ırk ayrımcılığı vb. ifadeler bu anlayışa göre
düşünce özgürlüğünün objektif sınırları dışında kalmaktadır31.
UZLAŞMACI DEMOKRASİ, mutabakatı esas almaktadır. Bu anlayışa göre
kanunların yapımında ve kararların alınmasında mümkün olan en geniş mutabakatın
aranması gerekmektedir32.
DELEGASYONCU DEMOKRASİ, liderin aşırı kişiselleştiği demokrasi anlayışıdır.
Demokrasinin kurumsallaşamadığı ülkelerdeki lidere endeksli durumu işaret
etmektedir. Siyasal kurumlar dahil hemen her şeyin lidere endeksli olduğu
modeldir33.
WESTMINSTER MODELİ DEMOKRASİ, çoğunluk hakimiyetini esas almaktadır. Halkın
yönetiminin, halkın çoğunluğu tarafından yapılacağını ve halk anlaşmazlık
içinde ve çelişen tercihlere sahip ise, hükümetin halkın çoğunluğunun
çıkarlarına hizmet etmesi gerektiğini kabul etmektedir. Bu model, İngiliz
parlamentosu ve hükümet kuramlarını ifade etmek için kullanılmaktadır. Westminster
modeli, dokuz unsurdan oluşmaktadır. Bunlar; yürütme gücünün toplanması,
iktidarın birleşmesi ve kabine üstünlüğü, asimetrik iki meclislilik, iki
partili sistem, tek boyutlu parti sistemi, çoğunlukçu seçim sistemi, tekçi ve
merkeziyetçi yönetim, yazılı olmayan anayasa ve meclis egemenliği ve münhasıran
temsili demokrasidir34.
OYDAŞMACI DEMOKRASİ, çoğulcu toplumlardaki çoğunluk yönetiminin demokrasi yerine çoğunluk diktatöryası ve iç
çatışma anlamına gelmesi ihtimalinde çatışmadan çok oydaşmayı vurgulayan,
dışlayıcı değil kapsayıcı olan ve dar bir çoğunluk yerine yönetici çoğunluğun
kapsamını genişletmeye çalışan bir demokrasi modelidir. Bu model Westminster
demokrasi modelinin çoğunlukçu özelliklerine karşıtlık oluşturmaktadır.
Oydaşmacı modelin çoğunluğu sınırlayıcı temel özellikleri şunlardır: Yürütme
gücünün paylaşılması, resmi ve gayri resmi kuvvetler ayrılığı, dengeli iki
meclislilik ve azınlık temsili, çok partili sistem, çok boyutlu parti sistemi,
nisbi temsil, yerel ve yerel olamayan federalizm ve yerinden yönetim ile yazılı
anayasa ve halk vetosudur35.
Açıklanan bu demokrasi çeşitlerinin dışında koruyucu demokrasi,
kalkınmacı demokrasi, plüralist demokrasi, endüstriyel demokrasi gibi çeşitli
tanımlara da yer verilmektedir. Diğer yandan özellikle küreselleşme sürecinde
küresel güçlerin ısrarla gündeme taşıdıkları, bir başka deyişle siyasi bir model
olarak dayatmaya çalıştıkları, müzakereci demokrasi kavramı önem taşımaktadır.
MÜZAKERECİ DEMOKRASİ’nin, devlette kurum ve kuralların oluşturulması, her
türlü sorunların çözümünde karşılıklı görüşmeye, danışmaya ağırlık veren bir
yaklaşımı esas aldığı ileri sürülmektedir36. Müzakereci demokrasi, liberal
demokrasinin gelişen dünya düzeninde toplumların karşılaştığı sorunların
çözümünde yetersiz kaldığı ve meşruiyet bunalımı yarattığı anlayışı
çerçevesinde öne sürülen alternatif bir modeldir. Bu anlayışa göre, liberal
demokrasinin aksayan yönleri özetle şunlardır37:
- Liberal demokrasi, bireysel niteliği ve vatandaşlarla arasında
kurduğu sözleşmeye dayalı bağ nedeniyle azınlık hakları, cinsiyet ayrımcılığı,
etnik farklılıklar gibi konularda çözüm üretmekten uzak kalmaktadır.
- Liberal demokraside düzenli seçimlerin yapılması halkın katılımı
sağlamakla birlikte, vatandaşların kendileri adına alınan kararlarda etkileri
çok azdır ve vatandaşların niyetleri ile onlar adına yapılan siyasal kararlar
arasında fark bulunmaktadır. Çünkü temsilcilerin faaliyetleri, bakış açıları ve
çıkarları, vatandaşların niyet ve bakış açılarından uzaktır.
- Çoğunluğu ele geçirerek iktidar olan siyasi partinin, bütün
yönetim organlarını ele geçirmesi ve iktidar olmaktan kaynaklanan yetkilerini
azınlığın çoğunluğun sağladığı haklara ulaşmasını engellemek için kullanması
eşit olmayan sonuçlar yaratmakta, demokrasi adil, eşit ve açık tarzda
işlememektedir. Yöneticilerin kendi çıkarlarına hareket etmeleri, vatandaşa
sorumlu oldukları esasından uzaklaşarak yaptıkları hesapsız icraatları ve
vatandaşı bilgilendirmemeleri demokratik kurumlara olan güveni sarsmaktadır.
- Çoğunluk yönetimi veya vatandaşlar arasında eşit güç
olmamasından kaynaklanan iktidar paylaşımının uygulamada yarattığı sorunlar
sosyal dengesizliklere yol açmaktadır.
- Sivil toplum ve siyasi kurumlar içerisinde mevcut olan
eşitsizlikler sosyal tercih mekanizmalarının tarafsızlığını etkilemekte, karar
alma süreci oluştukları ortamın özellikleriyle değil sadece tercihlerin bir
araya getirilmesiyle oluşmaktadır.
- Eşit oy verme ilkesi demokratik katılımı ve katılım bilincini
sağlamak ve çoğunluğun iradelerinin siyasal sürece yansımasına neden olmakla
birlikte, çoğunluk sağlayamamış farklı görüş ve eğilimlerdeki alt kültür gruplarını
sürecin dışında bırakmaktadır. Küreselleşme ve çok kültürlülüğün gündemde
olduğu günümüzde liberal sistem, etnik köken üzerine kurulmuş ulusçuluk olarak
algılanmaktadır. Etnik köken üzerine kurulmuş bu anlayışın devletlerin
meşruiyetini zayıflattığı, halkla etnisite arasındaki bağın çözülmesi gerektiği
öne sürülmektedir. Bu çerçevede bireysel ve grup çatışmasına dayalı geleneksel
çoğulcu anlayışı içeren liberal demokrasiye alternatif modeller öne sürülmeye
başlanmıştır 38.
Alternatif model arayışı ABD eski Başkanı Clinton tarafından,
üçüncü bir yol bulunması gerekliliği olarak ifade edilmiştir. Burada üçüncü
yoldan kasıt, sivil toplumu güçlendirmek, idarenin aşırılıklarını törpülemek,
devlet ve toplumun ortaklık içerisinde olduğu üst bir düzenleme oluşturmak, bu
düzenlemenin hem toplumun hem de devletin ihtiyaçlarını karşılamasıdır39.
Liberal sistemi eleştirenler tarafından alternatif bir model
olarak öne sürülen sistem müzakereci demokrasi anlayışıdır. Müzakereci
demokrasi, vatandaşların bilgilendirildiği ve birbirleriyle bilgi alışverişinde
bulunduğu, toplumla ilgili görüşlerin oluşturulmasına katıldığı, siyasi
süreçlere dahil olduğu bir modeldir. Bu niteliği itibariyle müzakereci
demokrasinin doğrudan demokrasi uygulamasına yakın olduğunu söylemek mümkündür.
Müzakereci demokrasi, temsil esası
yerine vatandaşların karar alma sürecine katılımına yani kararların müzakere
ile oluşmasına vurgu yapmaktadır.
Müzakereci demokraside
yasaların meşruiyeti, serbest ve açık bir müzakere şartları içinde oluşmasına
ve bu nedenle herkes tarafından mantıki olarak kabul edilmesine bağlıdır40.
Müzakereci demokraside, her türlü görüşün müzakere sürecine dahil edilmesi
esastır. Görüşler sivil toplum kuruluşları tarafından öne sürülmekte;
müzakerenin sınırları ise, devlet tarafından belirlenmektedir41.
Müzakereci demokrasi anlayışı Habermas tarafından işlevsel ve
belirli bir zaman arasında varlığı süren bir topluma özgü etik kurallarını
içeren bir çerçevede algılanmıştır42. Habermas, iletişimsel müzakereci
demokrasi ile çoğulcu toplumların demokratik deneyimlerini kavramsal ve
kurumsal bir model olarak kuramlaştırmıştır. Habermas müzakereci yaklaşımın
temel amacını iletişimci anlamda yeniden yorumlayarak halk egemenliğini
vurgulamıştır43.
Habermas, halkı siyaset öncesi var olan bir birlik olarak değil
toplumsal sözleşmenin bir ürünü olarak algılamaktadır. Toplumsal sözleşmeyi
özgür ve eşit yurttaşların bir araya gelmesiyle kendi koydukları yasaların
düzeni içinde yaşama iradesi olarak kabul eden Habermas, toplumsal sözleşmenin
niteliği gereği kararların demokratik biçimde işleyen düşünce ve irade
süreçleri ile yani katılımla alınması gerektiği görüşündedir44.
Habermas’ın müzakereci demokrasi anlayışı, liberal ve cumhuriyetçi
modellerin eleştirisi niteliğindedir. Habermas’a göre liberal modelde devlet
arabuluculuk fonksiyonu görmektedir. Liberal demokraside vatandaşların statüsü subjektif
haklara göre belirlenmekte, bu haklar kişilerin devletten ve diğer kişilerden
gelecek müdahalelere karşı korunmasını sağlamaktadır. Liberal modelde politika
bireylerin değişik ekonomik çıkarlarını elde etmek için devlete karşı
yürüttükleri işlevsel bir etkinliktir ve bireyler sadece kendi çıkarları için
eylemde bulunma ve oy verme ile politika faaliyetinde bulunmaktadır. Cumhuriyetçi
modelde ise, eşit bireylerin iletişimsel uzlaşmasına dayanan bir toplum modeli
vardır ve siyasi yapıda bireylerin aktif katılımı söz konusudur. Devletin
görevi aktif statü haklarının korunması, bir başka ifadeyle düşünce ve irade
oluşturma sürecinin güvence altına alınmasıdır. Habermas liberal modeli aktif
katılım çerçevesinde ele alırken; Cumhuriyetçi modelin ise demokratik süreci
yurttaşların erdemlerine ve etik tavırlarına çok fazla bağımlı kılması ve
idealize etmesi nedeniyle eleştirmiştir45.
Habermas’a göre söylem kuramı, liberal ve cumhuriyetçi teorilerin özelliklerini
temel alarak bunları “ideal bir usul” kavramında bütünleştirmektedir. Usulden
kasıt, siyasetin iletişimsel biçimlerinin ve koşullarının
kurumsallaştırılmasıdır. Dolayısıyla bu yöntem vatandaşın toplu eylem yerine
müzakere ve diyalog aracılığıyla siyasete katılmasını öngörmektedir. Bu durum,
liberal ve cumhuriyetçi modellerden farklı olarak, demokrasinin devlet toplum
ilişkisi olarak anlaşılmasından ziyade ahlaki ve siyasal olarak eşit kabul edilen
bireysel ve kolektif kimliklerin kendi yaşam tarzlarını etkileyen kararlar
üzerinde tartışma ve sorgulama imkanı buldukları ve karar alma süreçlerine
katıldıkları bir usul öngörmektedir. Önemli olan karar sürecinde tartışan veya
müzakere eden fi kirlerden hangisinin galip geldiği değil, kararın
vatandaşların birbirini dinleyip eleştirdikten sonra sonuca varması ve
dolayısıyla benimsenmiş olmasıdır46.
Müzakereci demokrasinin kurumsallaşması bakımından diğer
yaklaşımlar ise Smith ve Wales tarafından geliştirilen “vatandaş jürileri”
modeli ile Evans ve Boyte tarafından geliştirilen “serbest alanlar” modelidir.
Vatandaş jürileri, gelişigüzel seçilmiş bir grup vatandaşın belli bir konuyu
müzakere etmek üzere bir araya gelmesi, tanık sorgulayabilmesi, bilgi isteyebilmesi
ve müzakere sonucunda tavsiye niteliğinde rapor hazırlamalarını öngörmektedir. Serbest
alanlar ise, toplum içerinde herkese açık tartışma ortamları oluşturularak insanların
açık ve katılımcı karakterde yeni bir saygı, grup kimliği ve toplumla ilgili
işbirliği değerleri ve yetenek öğrenmelerini içermektedir. Bir diğer model ise,
sivil kuruluşlara izafe edilen, particilikten uzak ve bağımsız şekilde etkinlik
gösteren Vatandaş Birlikleri’dir. Vatandaş birlikleri toplumun önemli
konularını müzakere etmek ve bu konularda çözüm üretmek, öneriler doğrultusunda
harekete geçerek gerekli mekanizmaları etkilemek amacıyla toplanmaktadırlar 47.
Genel anlamda müzakereci demokrasi anlayışı temel olarak şu
argümanlara dayanmaktadır48:
- Müzakereci demokrasi, vatandaşların önceden belirlenmiş bir
gündem veya amaç olmaksızın gönüllü olarak siyasal görüşmesini, dolayısıyla karşılıklı
görüş alışverişi yapmasını ve siyasal hayatla bağ kurmasını sağlamaktadır.
- Müzakerece demokrasi, kişilerin ihtilafları çözmeleri bakımından
belli bir ortak faydayı değil, müzakere sonucu oluşturulan herhangi bir ortak faydanın
katılanlar tarafından üretilmesini sağlamaktadır.
- Müzakereci demokrasi, birbirini anlamayı ve siyasi diyalogu
hedeflemekte, eşitlikçi ve karşılıklı ikna ilkelerini egemen kılmaya
çalışmaktadır.
- Müzakereci demokrasi bireylerin bilgilendirilmesini ve karar
alma sürecine aktif katılımını esas alarak, bireylerin önceden belirlenmiş iradesinin
değil katılımı ile oluşturduğu iradesini meşruiyetinin kaynağı olarak görmektedir.
- Müzakereci demokrasi, bireylerin birbirleriyle müzakere ederek
değişik fikirleri de görmeleri, karşılıklı etkileşimde bulunmaları, karar alma
süreci içine dahil olarak müzakere ile ortak bir noktada buluşmaları ve bu
süreçte yer almaları nedeniyle kararları benimsemelerini sağlamaktadır.
- Demokratik müzakere, karşılıklı saygı ve tanımayı teşvik ederek,
kişilerin toplumsal çıkarların daha ağırlıklı olması gerektiğini
benimsemelerini sağlar ve derin görüş ayrılıkları içermeyen ihtilafların daha kolay
çözümlenmesini hedefler.
Greiff’e göre, müzakereci demokrasinin ideal ilkeleri şunlardır49:
a. Müzakere tartışma şeklinde yapılmalı ve konu eleştirel biçimde,
doğruluğunu sınayan kişiler tarafından görüş alışverişi şeklinde gerçekleştirilmelidir.
b. Müzakere kural olarak herkese açıktır. Kararlardan etkilenecek
olan kişilerin müzakereye eşit olarak girme ve katılma hakkı bulunmaktadır.
c. Müzakereler dış baskı olmaksızın, katılımcıların eşitliğini
esas alarak serbest olarak yapılır.
d. Müzakereler mantığa dayalı uzlaşmayı amaçlar ve şartsız devam ettirilir.
e. Müzakereler herkesin eşit çıkarlarını düzenleyecek şekilde
ihtiyaçların belirlenmesi, tercihlerin değiştirilmesi gibi konuları içerir.
f. Müzakerenin sonuçları özgürlük ve adil fırsat ilkelerine aykırı
olmamalıdır.
Bu çerçevede kısaca özetleyecek olursak, müzakereci demokrasi,
vatandaşların karar oluşturma sürecine katılımını öngören, bu sürece katılımın
belli bir faydaya ulaşmak için değil karşılıklı bilgi alışverişi ve etkileşim
ile ortak bir faydaya ulaşmak olduğunu kabul eden ve meşruluğun bulunan ortak
faydanın katılımcı kişiler tarafından benimsenmesi noktasında olaşacağını iddia
eden demokrasi modeli olduğunu söylemek mümkündür.
Buraya kadar açıklananlar müzakereci demokrasinin teorik boyutuna yöneliktir.
Müzakereci demokrasinin ideal bir model olup olmadığını ortaya koymak için,
müzakereci demokrasinin güçlüklerinin ele alınması ve konunun pratik yönünün
irdelenmesi gerekmektedir. Müzakereci demokrasinin ideal olarak
gerçekleşebilmesi için müzakere ortamının baskılardan uzak, tarafsız, eşit,
açık ve kapsamlı olması gerekmektedir.
Ancak uygulamada ihtilafların çözümünün müzakere ile
sonuçlandırılacağı dikkate alındığında kişisel çıkarlar karşısında baskılardan
uzak bir müzakere ortamının ve tarafsızlığın ne ölçüde sağlanacağı şüphelidir. Diğer
yandan müzakereye katılımın gönüllü olması katılımın düşük olmasına veya
zamanla düşmeye başlamasına yol açabilecek, bu durum ise kapsamlılık ilkesine
zarar verecektir. Müzakere ortamı kuramsal olarak ön yargılardan ve
duygusallıktan uzak akılcı bir temelde ikna yolu ile tartışmaların yapılmasını
hedeflemekte iken, kişilerin özel bir eğitim ve çaba gerektiren bu niteliklere
sahip olması her zaman mümkün olmayacağından, müzakerelerin önyargılı olması ve
istismar edilmesi kolaylaşacaktır. Ayrıca, müzakereci demokraside bireylerin
tartışmalara eşit katılımı esas olmakla birlikte, siyasal katılımcıların
potansiyel eşitsizliği yani müzakereye diğerinden daha yetenekli oluşu,
müzakerenin eşit ve mantıklı bir tartışmanın ürünü olmasını
engelleyebilecektir. Bir diğer önemli nokta, müzakere ile vatandaşlar
arasındaki ihtilafl arın çözülmesi hedeflenirken bu ihtilafların müzakere
süreci sonunda daha da kutuplaşması veya çoğalması da mümkün bulunmaktadır 50.
Günümüzde müzakereci demokrasi anlayışı özellikle Avrupa Birliği,
ABD ve batılı ülkeler tarafından bazı ülkelere alternatif bir demokrasi modeli
olarak sunulmaya çalışılmaktadır. Müzakereci demokrasi anlayışının, katılıma
önem vermesi ve karar oluşum sürecinde bireylerin ve sivil toplum
kuruluşlarının eleştirel yaklaşımları, fikirleri ve karşılıklı etkileşim
halinde bulunulmasına imkan tanıması açısından ideal bir model olarak
görünmektedir. Ancak, artan nüfus, toplumsal ihtiyaçlar ve küreselleşme
sürecinde devletlerin karşı karşıya kaldığı temel sorunlar dikkate alındığında
bu modelin pratikte uygulanmasının mümkün olmadığı, bir başka açıdan,
uygulanmasının başka temel sorunlara sebebiyet verebileceği düşünülmektedir.
Nitekim, müzakere ile akılcı kararların alınabilmesi için gerek
müzakere sürecinin gerekse müzakereye katılan kişilerin eşit ve tarafsız olması
gerekmektedir.
Eşitlik statüsel bir eşitliği gerektirdiği gibi, müzakereye
katılan kişilerin müzakere yetenekleri ve eğitim seviyeleri bakımından da eşit
seviyede bulunmalarını kapsamaktadır. Diğer yandan, müzakere sürecinin tarafsız
olması yani baskılardan uzak olması da en önemli kriterdir.
Bu kriterlerin, ülkelerin mevcut siyasi yapıları dikkate
alındığında sağlanmasının güçlüğü açıkça ortadadır. Özellikle, parti içi
demokrasinin gerçekleştirilemediği, partilerde lider egemenliğinin ön plana
çıktığı, Anayasada özel olarak düzenlenmesine rağmen kurumlara müdahale
girişimlerinin son zamanlarda sıklıkla arttığı ve medya vb. çıkar gruplarının
toplumu yönlendirdiği ülkemizde, müzakereci demokrasi anlayışının tarafsızlık
ve eşit bir katılımla uygulanma ihtimalinin düşük olduğu açıktır. Dolayısıyla
müzakereci demokrasinin, ülkemize ideal bir model gibi sunulması katılımcı
demokrasinin gerçekleşmesi amacından öte; Batılı devletlerin bölünmüş bir
Türkiye’den elde edecekleri çıkarları gözeterek geçmişten bu yana empoze etmeye
çalıştıkları etnik ve kültürel ayrım temelinde toplumu bölme amacı daha belirgindir
denilebilinir. Bu yaklaşım aynı zamanda küreselleşen dünyada ulus devleti ayrıştırma
ve vatandaşlık kavramı yerine küresel toplumun bir bireyi olmayı sağlama ve
ülkeyi özerk yönetimlere bölme amacının bir parçasıdır.
Nitekim eski ABD Ankara Büyükelçisi Robert Strawsz Hupe
“Amerikanın misyonu milli devletleri gömmek, halkları daha küçük birimlere
bölerek yaşatmaktır… Yeni dünya düzeni, Amerikan imparatorluğuna tüm insanlığın
rakip olmadığı evrensel düzenin adıdır.” ifadelerini kullanmıştır51.
Müzakereci demokrasinin ülkemiz açısından değerlendirilmesi
gereken bir diğer boyutu mevcut demokratik düzenimizin buna ihtiyacı olup olmadığıdır.
14 Mayıs 1998 günü Atatürk Barışı Ödülünü alan Prof. Dr. Bernard
Lewis “Türkiye’nin demokrasi deneyimi, koşullar ve engeller dikkate alındığında
çok başarılı. Fransız Devrimi’nden bu yana 200 yıldan fazla zaman geçti. Bu süre
zarfında Fransızlar iki monarşi, iki imparatorluk ve beş cumhuriyet yaşadılar… Bugün
Avrupalılar Türkleri yeterince demokratik olmamakla suçluyorlar. Aynı
Avrupalılar 200 yıl önceki değil, dünkü Hitler’in, Mussoli’nin ve Laval’in
mirasçıları. Oysa Türkiye’de bir Hitler ya da Mussolini hiç olmadı, olacağını
da sanmıyorum” demiştir52.
Her ne kadar ülkemizde son zamanlarda demokratik sistemimiz son
zamanlarda biraz daha yoğun sorunlarla karşı karşıya kalmış olsa da, bu durum demokratik
sistemimizin tamamen kötü işlediği veya işlemediği sonucunu doğurmamaktadır.
Aksine, ülkemizin bir çok batılı devletten daha demokratik olduğu ve her şeye
rağmen işleyen bir demokrasimizin olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla gerek yasal
düzenlemelerimiz gerekse uygulamamız açısından, ülkemizin anayasal demokratik
sistemi bakımından, böyle yeni bir modele ihtiyacı bulunmamaktadır.
SONUÇ
Demokrasi teorilerin gelişme seyri itibariyle, günümüzde tartışılan son modelinin ‘müzakereci demokrasi modeli’ olduğunu söylememiz mümkündür. Müzakereci demokrasi anlayışı ideal bir model öngörmekle birlikte, bu modelin günümüzde pratik olarak uygulanma ihtimali zayıftır. Özellikle küreselleşen dünya ve değişen güç odakları dikkate alındığında, doğrudan demokrasi benzeri bu modelin ideal bir şekilde baskı unsuru olmaksızın uygulanması mümkün olamayacaktır. Bu model, bazı çıkar gruplarının ulus devleti şekillendirme taleplerini kolaylaştıran aracı bir kurum işlevi görebilecektir. Bu nedenle, müzakereci demokrasi anlayışını irdelerken, konunun teorik boyutunun yanı sıra, pratikteki açıklamaya çalıştığımız sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu modelin, ülkemiz açısından uygulanabilirliğini ve uygun bir model olup olmadığını net olarak ortaya koyabilmek mümkün olmamakla birlikte, tercih edilebilir bir model olduğunu söyleyebilmek de oldukça zordur.
Dipnotlar
1
EJDER, Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları, Genişletilmiş 5. Baskı, Ankara
1996,
s.190.
2 GÖZÜBÜYÜK, A.Şeref, Anayasa Hukuku, Son
Değişikliklerle Güncelleştirilmiş 11. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, s.22.
3 DERDİMAN, R.Cengiz, Anayasa Hukukunun Genel
Esasları ve Türk Anayasa Düzeni, Alfa Aktüel Yayınları, Bursa 2006, s.91.
4 İBA, Şeref, Anayasa Hukuku ve Siyasal
Kurumlar, Gözden Geçirilmiş Güncelleştirilmiş 2.
Bası, Ankara 2008, s.81.
5 “Demokrasi Üzerine Özlü Sözler”, Derleyen
Prof.Dr.Coşkun Can AKTAN, www.canaktan.
org, 08.03.2009.
6 Webster’s Third New İnternational Dictionary,
Unabridged, G. And C. Merriam Company, Massachusetts 1971, s.600,( AKTARAN)
TUNÇ Hasan , Anayasa Hukukuna Giriş, Nobel Yayınları, Ankara 1999, s.187-188.
7 GİRİTLİ İsmet/ SARMAŞIK Jale, Anayasa Hukuku,
Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş Yeni Bası, 2. Baskı, Beta Basım Yayım,
İstanbul 2001, s.49; GÖZLER, Kemal, Anayasa Hukukuna Giriş, Yedinci Baskı, Ekin
Kitabevi Yayınları, Bursa 2006, s.115-116.
8 GİRİTLİ/SARMAŞIK,
a.g.e., s.49-50.
9 GÖZLER, a.g.e., s.115-116.
10 DERDİMAN, a.g.e., s.94; GÖZLER,
a.g.e.,”s.117.
11 GÖZLER, a.g.e., s.120-124.
12 GÖZÜBÜYÜK, s.23; GİRİTLİ / SARMAŞIK, a.g.e.,
s.50.
13 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s.23; GİRİTLİ / SARMAŞIK,
a.g.e., s.50.
14 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s.24-27; GİRİTLİ /
SARMAŞIK, a.g.e., s.51-52.
15 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s.27.
16 GÖZLER, a.g.e., s.114.
17 GİRİTLİ / SARMAŞIK, a.g.e., s.52-53.
18 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s.47-48.
19 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s.48.
20 TUNÇ, a.g.e., s.190.
21 TUNÇ, a.g.e., s.191-192.
22 P.C.SCHMITTER – T.L.KARL, “Demokrasi Nedir Ne
Değildir, Çev.Levent GÖNENÇ, DEMOKRASİNİN KÜRESEL YÜKSELİŞİ, Derleyen,
L.DIAMOND –M.F. PLATTANER, Yetkin Yayınları, Ankara 1995, s.73.
23 İBA, a.g.e., s.87.
24 İBA, a.g.e., s.87.
25 İBA, a.g.e., s.87.
26 GÖZLER, a.g.e., s. 116.
27 ÖZTOPRAK SAĞIR Meral / KARKIN NACİ,
“Demokrasinin Güncel Sorunları ve Demokratik Paradokslar”, Akdeniz
İ.İ.B.F.Dergisi, (10) 2005, s.20, www.akdeniz.edu.tr, 08.03.2009.
28 İBA, a.g.e., s.88.
29 GÖZLER, a.g.e., s.124.
30 İBA, a.g.e., s. 88.
31 DERDİMAN, a.g.e., s.117.
32 İBA, a.g.e., s.88.
33 İBA, a.g.e., s.88.
34 LIJPHART, Arend, ÇAĞDAŞ DEMOKRASİLER, 1986,
Türk Demokrasi Vakfı ve Siyasi İlimler Derneği Ortak Yayını, Çev. Prof.Dr.Ergun
ÖZBUDUN, Doç.Dr.Ersin ONULDAN, s.3-6.
35 LIJPHART, a.g.e., s. 14-18.
36 DERDİMAN, a.g.e., s.117.
37 SİTEMBÖLÜKBAŞI Şaban, “Liberal Demokrasinin
Çıkmazlarına Çözüm Olarak Müzakereci Demokrasi”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, (10)
2005, s.139-144, www.akdeniz.edu.tr,
09.03.2009.
38
SİTEMBÖLÜKBAŞI, a.g.m., s.143-144, www.akdeniz.edu.tr, 09.03.2009.
39 SİTEMBÖLÜKBAŞI, a.g.m., s.144-145, www.akdeniz.edu.tr,
09.03.2009.
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XII,
Y. 2008, Sa. 1-2 1125
40
SİTEMBÖLÜKBAŞI, a.g.m., s.148, www.akdeniz.edu.tr, 09.03.2009.
41 TOSUN Gülgün, “Türkiye’de Devlet- Sivi toplum İlişkisi
Bağlamında Demokrasinin pekişmesinin Önündeki
Engellere İlişkin Kuramsal ve Pratik Bir Yaklaşım”, Ege Akademik Bakış, Cilt:1,
Sayı:1, Yıl:2001, www.eab.ege.edu.tr., 09.03.2009.
42 COŞKUN Mustafa Kemal, “Demokrasi Yanılsaması”, Ankara
Üniversitesi, DTCF, http://
birgun.net, 10.03.2009.
43
SİTEMBÖLÜKBAŞI, a.g.m., s.148, www.akdeniz.edu.tr, 09.03.2009.
44 GÖZTEPE Ece, “Yurttaşlığın
Kamusal ve Ulusüstü Boyutu : Avrupa Yurttaşlığı ve göçmen Forumu Örnekleri”, s.236-238,
http://dergiler.ankara.edu.tr, 10.03.2009
1126 Gazi Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi C. XII, Y. 2008, Sa. 1-2
45 GÖZTEPE Ece, a.g.m., s.236-238,
http://dergiler.ankara.edu.tr, 10.03.2009.
46 COŞKUN Mustafa Kemal, a.g.m.,
http://birgun.net, 10.03.2009.
47 SİTEMBÖLÜKBAŞI, a.g.m, s.154-155,
www.akdeniz.edu.tr, 09.03.2009
48 SİTEMBÖLÜKBAŞI, a.g.m, s.148-156,
www.akdeniz.edu.tr, 09.03.2009.
49 GREIFF,P. (2000) Deliberative Democracy and
Group Representation, Social Theory and
Practice, 26 (3), AKTARAN, SİTEMBÖLÜKBAŞI,
a.g.m., s. 149-150, www.akdeniz.edu.tr,
09.03.2009.
50 SİTEMBÖLÜKBAŞI, a.g.m, s.156,
www.akdeniz.edu.tr, 09.03.2009.
51 SAVAŞ Vural, YÜCE DİVAN DOSYASI, Bilgi
Yayınevi, 2009, s.174.
52 SAVAŞ, a.g.e., 223.